Ön Bilgi;
Ordinaryüs Profesör Doktor Süreyya Tahsin Aygün ( d. 1895; İstanbul – ö. 1981; İstanbul); asker, veteriner ve kök hücre araştırmacısı. Türkiye’de kök hücre kavramını ilk kez dile getiren ve bu alanda ilk uygulamaları yapan bilim insanı. Thalidomid ve fokomeli faciasının ülkemizde yaşanmasının önüne geçmiştir.
Hamilelik sancılarını önleyen ilaç olarak piyasaya sunulan thalidomid Türkiye’de onay aşamasındayken Ord. Prof. Dr. Süreyya Aygün tarafından mercek altına alındı ve sakıncaları tespit edildi. Sağlık Bakanlığı’nı uyaran Ord. Prof. Dr. Süreyya Aygün ilacın Türkiye’de kullanımını engelledi. Eğer bu ilacın satışı ülkemizde gerçekleşseydi milyonlarca çocuk fokomeli yani vücut uzuvlarında doğuştan meydana gelen hastalığa yakalanacaktı. Süreyya Aygün’ün çabaları yaşanması muhtemel bir felaketin önüne geçmiştir.
Hayatı

Süreyya Tahsin Aygün, 1895’de İstanbul’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da yaptıktan sonra Haydarpaşa’daki Askeri Veteriner Okuluna girmiş, 1910-14 yıllarında öğrenimini sürdürürken Birinci Dünya Savaşının çıkması üzerine zorunlu bir aradan sonra 19-19-20’de okulu tamamlayarak veteriner hekim üsteğmen rütbesiyle orduya katılmıştır. Kurtuluş Savaşında Ankara’da Serum ve Aşı Enstitüsünde uzman ve müdür olarak çalışmıştır.
10 Eylül 1924’de açılan sınavı kazanarak Almanya’ya gönderilmiş, Berlin Devlet Hıfzıssıhha Enstitüsü (Reichsgesundeheitsamt)’da “bakteriyoloji, viroloji ve bulaşıcı hastalıklar” ihtisasını yapmış, 20 Mayıs 1926’da Berlin Yüksek Veteriner Okulu’nda doktorasını vermiştir.
Konusundaki bilgileri genişletmek amacıyla Fransa’da Pasteur, Frankfurt’ta Experimentelle Therapi, Berlin’de Robert Koch Enstitülerinde, Viyana’da Mödling Serum Aşı Enstitüsünde çalışmış ve bilimsel incelemeler yapmıştır. 22 Ekim 1927’de yurda dönerek Etlik Askeri Bakteriyoloji Serum Aşı Enstitüsünde laboratuvar şefliği ve müdürlük yapmıştır. Ek olarak, Bakanlar Kurulu Kararıyla “Ziraat Vekaleti Fen Müşavirliği ve Etlik Merkez Laboratuvarı Şefliğinde” görev almıştır. Ayrıca ilk kuruluş tarihi olan 1933’ten başlayarak çok uzun yıllar “Veteriner Sağlık Müşavere Heyeti ve Sağlık Şurası” üyesi ve başkanı olarak çalışmıştır.
Bu arada ordumuzun başarılı bir subayı olarak 30 Ağustos 1946’da Tuğgeneralliğe yükseltilmiştir. Daha sonra kendi isteği ile ve 9 Ağustos 1950 tarihli onay üzerine ordudan ayrılarak tüm yaşamını üniversiteye adamıştır. 1933 yılında açılan Yüksek Ziraat Enstitüsünün bir fakültesi olan ve Ankara’da öğretime başlayan Veteriner Fakültesi’nde, Milli Savunma Bakanlığı ve Bakanlar Kurulu kararları ile verilen izin üzerine başladığı çalışmalarını sürdürerek 22.12.1934’de doçent olmuş, 24 Temmuz 1937’de profesörlüğe ve 9 Ekim 1944 yılında da ordinaryüslüğe yükseltilmiştir. 1968’de Yüksek Sağlık Şurası üyeliğine seçilmiştir. Ord. Prof. Aygün’ün bilimsel uğraşı emekliliği ile noktalanmamış, sürdürdüğü araştırmaları, yurtiçinde ve yurtdışında uyandırdığı ilgiyle bilimsel bir tartışma ortamı yaratmıştır. Böylece 1924’de Almanya’da uzmanlık ve doktora için başlattığı “bilimsel yaşamı” enerji ve güncelliğini yitirmeksizin günümüze dek uzanageImiştir.
Ülkemizde mikrobiyoloji alanında yaptığı hizmetlerinin bir anısı olarak Türk Mikrobiyoloji Derneği tarafından Aygün’e verilen plaketIerin yanı sıra Türk Veteriner Hekimliğine hizmetlerinden ötürü verilen onur plaketlerinin sahibi olmuştur. Kurtuluş Savaşındaki aktif hizmetlerinden ötürü “İstiklal Madalyası” alan Aygün, genç Cumhuriyetimizin ilk yıllarından başlayarak orduya ve Türk ulusuna yaptığı hizmetleri nedeniyle birçok kez maddi-manevi armağanlarla onurlandırılmıştır. 15 Mayıs 1981’de A.Ü. Veteriner Fakültesinde düzenlenen akademik törende Atatürk’ün doğumunun 100. yılı anısına hazırlanan “Hizmet ve Onur Plaketi” Süreyya Aygün’e verilmiştir.
Bilimsel Çalışmaları;
- 1926’da basılan doktora tezi ve ders kitabı ile bilimsel yapıt ve broşür olarak 18 yayını, 83 makalesi yayınlanmıştır.
“Mikrobiyoloji Andıcı “Yüksek Ziraat Enstitüsünün 1 numaralı “Talebe Ders Klavuzu”dur. Konuyu öz ve anlaşılır biçimde izleyen bu yapıt bilim dilinde de Türkçemizin zenginliğini yansıtması açısından ayrı bir değer taşımaktadır. Aygün, 3 ayrı bölümde yazdığı “Bulaşıcı ve Salgın Hastalıklar Bilgisi” adlı ders kitaplarında da Türkçemizin sadeleştirilmesinden yana olmuş, Genel Bölüm’ün önsözünde bir bilgi deyimi yerine geçebilecek olan sözlerin Türkçe olarak yazıldığını belirterek
“İlmin ana yolları hiçbir milletin değildir, tüm kültür insanlarının ortak malıdır ne var ki uluslararası bilgilerin yurttaki uygulamasına ulaşmak amacıyla yurt için çalışmak ve ulusal bir yurt bilgisi kurmak gereklidir.”
demiştir. Tüm evcil hayvanlarımızın amansız bir salgını olan ve insanlara da bulaşan şarbon (antrax) hastalığına karşı hazırladığı ve “Türk Universal Antrax Aşısı” adını verdiği aşı 20 yılı aşkın bir süre ülkemizdeki tüm evcil hayvanlarda kullanılmıştır. Böylece bir yandan yabancı kaynaklı bir aşıya ödenecek döviz kaybını, öte yandan yüksek değerde biyolojik madde olan hayvansal protein kaynaklarının azalmasını önleyerek ulusal gelirimize büyük katkıda bulunmuştur.
Ord. Prof. Süreyya Aygün, doku kültürleri üzerinde virüs üretmek amacıyla başlatıp bu konuda ülkemizde ilk kez yaptığı araştırma ve yayını ile teknik gelişmeleri bilim yaşamımıza sunmuştur. Aygün’ün bu araştırmada kullandığı doku kültürü ortamı kendi formülüdür. Bu orijinalitesi yanında, deney hayvanı yerine kültür tekniğini laboratuvar araştırmalarına sokması büyük önem taşır.
Aygün, koyun embriyosundan sağladığı deri ve akciğer dokuları ile tavuk embriyosunun korioallantoik zarını kullanarak doku kültürü üzerinde virüsleri saptayarak hazırladığı çiçek aşısı binlerce hayvana başarı ile uygulanmıştır. Bu çalışmaları sırasında, doku kültüründe ürettiği koyun çiçek virüsünü koyunlarda titrasyonu sonucunda in vitro Titrasyon Testini bulmuştur.
Ord. Prof. Süreyya Aygün, bu çalışma ve yayınları ile gerek ülkemizde gerekse uluslararası alanda ilaçların, aşıların ve çeşitli hastalık etkenlerinin hücre ve organlar üzerindeki etkilerinin incelenmesinde hücre materyalinin en iyi deney maddesi olduğuna önemle dikkat çekmiştir. Bu araştırma metodu canlı hayvan deneylerine oranla kullanışlı ve güçlü bir sonuca götüren yöntem olmuştur.
Aygün’ün çalışma arkadaşları kanalıyla laboratuvarda hazırladığı hücre tedavileri ile mongoloid çocukların ve LSD hastalıklarının tedavi edildiği anlaşılmıştır. Böylece Aygün tarafından geliştirilen hücre kültürü tedavisinin merkezi sinir sistemi hastalıklarında, kalp, böbrek, karaciğer ve dolaşım hastalıklarında, felçlerde, tümör ve benzeri olaylarda uygulanabileceği anlaşılmaktadır.

1960’lı yıllarda “İnsanlar embriyondan gelişiyor. Yani embriyo hücrelerinde her organımızın kökü var. Bu hücrelerden, insanın hasta olan organının yenisinin üretilmesi mümkün” diyerek son yıllarda dünya çapında binlerce yayını yapılan kök hücre araştırmalarının öncüsü olmuştur.
Aygün, insanlardaki kök hücre çalışmalarına ağırlık vermiş, ceninden alıp doku kültüründe ürettiği kök hücreleri intravenöz ve intramusküler yolla insana vermiş, cenindeki organın dokusundan üretilen kök hücrelerinin, hastanın aynı organındaki dokuya kan yoluyla giderek kendini o dokudaki hücreler yerine koyup fonksiyonunu üstlendiğini ve bozukluğu düzelttiğini bulmuştur. Bu yolla da tümörleri, şizofreniyi, kalp, karaciğer ve böbrek hastalıklarını ve felci tedavi etmiştir. Almanya’da 1960 yılında adına kurulan “Aygün İnstitüt” de 200 Alman çocuğu kök hücre ile tedavi etmiş, yazdığı kitapta hayvan ceninleri üzerindeki çalışmalarını ilk kez dünyaya “Kök Hücre” olarak tanıtmış ve ilan etmiştir.
Hayvan hastalıkları üzerine başlattığı hücre kültürü araştırmalarının 40 yıldan beri aralıksız sürdürerek insan sağlığının da yararına sunan Ord. Prof. Aygün, böylece tıp tarihinde tüberküloz, tetanoz ve kanser araştırmalarında unutulmaz örnekler veren hekim-veteriner işbirliğinde yirminci yüzyılın son yarısında uluslararası anlamda bir yenisini eklemiştir.

Son olarak;
Ord. Prof. Süreyya Aygün emekli olduktan sonra o zaman tek olan Ankara Veteriner Fakültesinden ve bakanlıktan kök hücre çalışmalarını sürdürebileceği bir laboratuvar talep etmiş ama ne yazıktır ki her iki kurumdan da olumsuz yanıt almıştır.
Türkiye’deki veteriner ve tıp camiası, unutulmaz hizmetleri dokunan bu büyük şahsiyetin değerini bilmemiş ve sahip çıkmamıştır. Adına Almanya’da Enstitü kurulan bu büyük insanın adı Türkiye’de hiçbir insan ve hayvan sağlığı kurumuna verilmemiştir. Batılı bir bilim adamı olsa Nobel’e aday gösterilmesi kesin olan rahmetli Aygün kendi ülkesinde İstiklal Madalyası hariç dikkate değer bir ödüle bile layık görülmemiştir.
Kaynaklar: Sabah Gazetesi, Hazim Gökçen, Ankara Üniversitesi, Medical Tribune